Filinta 48.Bölümde Yaşanan olaylar 25 şubat 2016
Cennet mekan amca sultanımıza da sandalye yüzü göstermedi bu hadsizler!..
Filinta: Yıldız Teşkilatı!
Bıçak Ali’nin değiş tokuşunda taraflardan biri Efendi Sansar mıydı? Seyirci gözlerden tanır diye düşündüler herhalde ama en azından ben tanıyamadım. Zararı yok. Bir tuzağı daha kayıpsız atlattık ya gerisi önemli değil. Zira işin içinde Bıçak Ali varsa her zamankinden daha fazla şükretmek lazım. Adama saklanmayı öğretemedik arkadaş. Siper al yahu! Tamam sen korkusuzsun ama biz senin adına korkuyoruz. Vallahi sırf bu tedirginlikten dolayı yaptığı onca fiyakalı tavırdan etkilenemiyorum. Filinta’da her an, her şey olabileceği için vurulacak diye ödüm kopuyor. Ömrümden yiyorsun Bıçak Ali, ömrümden!
İster Cumhuriyet’i mi kursun? Yüceler Meclisi’nin ikide bir İngiliz Sefaretine koşmalarını çok doğru buluyorum. Sezon başında fazlasıyla küçültülmüştü ve bu kurgu da olsa realiteye ters bir durumdu. Fakat muhabbet hayli ilginç oldu. Filinta diyor ki meşrutiyet yanlıları kandırılmış veya kasıtlı davranmış, bu milletin iyiliğine çalışmamış insanlardı. Şimdi o adamları organize eden gücün ağzından Cumhuriyet sözcüğü çıktı. Filinta gittikçe daha da iddialı şeyler mi söylemeye başlayacak yoksa bana mı öyle geliyor bekleyip göreceğiz ama fena dikkat kesildim yani...
Vurur yüze ifadesi, biz daha bir şey görmedik bitanesi..
Bölüm boyunca muazzam bir Leyla performansı izledik. Yapım bu bölüm resmen Leyla'nın üzerinde hassasiyetle durmuş. Hani bu karaktere kızabilirsiniz veya bu karakteri sevebilirsiniz, bu size kalmış ama önce Leyla tam olarak kimdir bunu bi öğrenin demek istemişler. Mustafa için Yüce Meclis’e sırtını dönmek tamam ama gidip Midhat Paşa’yla memleketin geleceğine yön vermek? Vallahi Leyla beni her bölüm şaşırtıyor. Tam diyorum ki “Leyla böyle böyle biri…” öyle bir şey yapıyor ki ezberlerim dağılıyor. Muazzam karakter…
Paşalar toplantısından deli keyif aldım. Allah oyun bozanların en hayırlısıdır. Sen koca Osmanlı’da darbe yapmaya kalk, bunu da başar ama Allah sana bir oh demeyi nasip etmesin. İşte bunlar hep ah. Mehmet’in kendilerini götüreceğini bile bile optimist davranmaktan başka çareleri olmadığı için durumu kabul etmek zorunda kaldılar. Yağmurdan kaçarken doluya tutulmak böyle bir şey olsa gerek.
Ne!? Pencerenin pervazına kuş mu konmuş?!
Leyla’da ileride bir hastalık çıkarsa sebebi bu bölümdür. Kuş konduktan sonra resmen ömründen ömür gitti. Şahsen ben de biraz telaşlandım zira Leyla’nın kimliği bu kadar çabuk ortaya çıkmamalıydı. Neyse ki güzel bir gerilimden başka bir şey olmadı. Esas kıyamet sonrasına saklanıyormuş. Havadaki buluttan 10 günlük San Francisco hava durumunu çözen Yüce Efendi bu ihaneti çözemezse zaten hayal kırıklığı olurdu. BakınFilinta’da Yüce Efendi’nin birinin ümüğe çökmesi önemli bir sinyaldir. Kimin boğazına sarıldıysa o öldü. Boris yırttı sandık ama o da üç gün yaşamadı. O yüzden Leyla’dan korkuyorum. Umarım bu geleneği bozar.
Ulu Hakan, Sir Henry ile olan yarışını kazanmış. Meşrutiyet tepsisinde sunulan padişahlığı kabul etti ama bizim görmemiz istenilen detay el sıkışma şekliydi. O ellerin kemiklerini avuçlarının içinde sıka sıka un ufak etmek istese de ikisiyle de el sıkıştı. Bu Abdülhamit Han’ın en önemli özelliklerinden biriydi. Siyasetin gereğini bilir ve ona göre davranırdı. Zaten bu sebeple en çok toprak kaybeden Sultan olmasına rağmen onca yıl devletin başında oturdu. Tek sahnede Abdülhamit Han karakteriyle ilgili bir sürü bilgi verdiler.Filinta bu işleri enfes yapıyor.
Zehir mi? Yok ben oynamıyorum yaa..
Yüce Efendi’nin Leyla’ya çıkarttığı fatura hayli ağırdı. Bence Yüce Efendi’nin hem aşkı hafife aldığını düşünüp hem de inadına öldürmesini istemesi durumu hala anlayamadığını gösteriyor. Mustafa gibi kocca yiğit zehirle öldürülecek. Düşüncesi dahi korkunç gelse de adım adım diziye eşlik ettik. Bütün o zor sahneleri, Ali uyandırmaya çalışırkenki halleri an be an takip ettik. Kolay değil Leyla’nın son şansı da ne demek? Tam bu noktada Filinta’ya hiç yakışmayan bir şey oldu. Tamam, bazı gizlenmiş sahneleri sonradan görme taktiğinde çok şey değiştirildi ve bunlara eyvallah dedik ama Leyla’nın “konuştuk, Mustafa’yı öldürmeyecektik” repliği olmadı işte…
Seyirci olarak aklımın biraz hafife alındığını düşündüm. Halbuki Filinta’yı bu kadar değerli yapan şey onun ilk dakikadan, son dakikaya kadar seyircisinin zekasına olan muazzam güveniydi. Hatta zaman zaman bu durum bizi aşar ve anlayamazdık ama aklımızın hafife alınması yerine anlayamamış olmayı tercih ederim. Leyla madem Yüce Efendi ile anlaştın yatak odasındaki hareketlerin neydi öyle? Kendimi gruba dahil edecek kadar bir haddim yok ama eminim ki Filinta seyircisi bunlara takılır efendiler. Aman dikkat diyorum…
Halbuki tam Mustafa’yı öldürme konusunda kararsız gibi düşünürken Farah’ın misafirliği ile Leyla’ya gereken motivasyon nasıl da sağlanmıştı. "Beni neden sevmedin!” diyerek zehri Mustafa’nın bünyesine salacaktı. Farah ile Leyla arasındaki gerilim inanılmaz. Sadece ve sadece Mustafa o hastane odasında yaşananlar adeta bir hayalmiş gibi davranıyor. Bıçak Ali bile bu gerçekliğin farkında ve doğuracağı sonuçları beklerken Filinta Mustafa’nın bu rahatlığını anlamak mümkün değil.
Filinta: Yıldız Teşkilatı!
Aslında ben anlıyorum ama durumun hayret vericiliğini vurgulamak için öyle yazdım. Yoksa Mustafa’nın tavrı ve davranışları, her büyük acı sonrası yaşanan o bilindik beş aşamanın yani inkar, öfke, pazarlık, depresyon ve kabullenme sürecinin ilkinden başka bir şey değil. Yakında ikinci aşamaya geçecektir. Mesela bu aşamaya geçişi, Leyla’nın koca şikayeti için Padişah’a kadar çıkmış olması tetikleyebilir. Tamam, Leyla’nın amacı farklı ama başka bir bahane bulamadın mı yahu? Ne ayıp… Hoş ayıbı keşke bu kadarla bitseydi. “Misafir gitsin, sofrayı kurarsın Dadı.” ne demek yahu? Vallahi ekran başında benim yüzüm kızardı. Mevlam hepimizi kadın öfkesinden korusun. Amin. Fakat Mila Kunis hariç. Ben onun öfkesine de varım. Neyse...
Hadi ekmeği anladım da simite niye zam geliyor yaa!!
Ha tabii Farah da çok fena… Bu gerilimde ellerinin armut toplamadığını hep düşünüyordum ama bu bölüm emin oldum ki onun da her hareketi planlı ve o da elinden geleni yapıyor. Evet, bütün bunları Mustafa’ya dediği “beni koruyacaksan Leyla’dan koru” sözünden anladım. Yengeç burçları böyledir. Tek bir cümleden üç sayfalık metin çıkartırlar ki vay halinize… Yine de bu haksız olduklarını göstermez. Sadece Farah’ın bu savaşı Leyla’dan daha zekice yürüttüğünü gösterir. Helal olsun.
Yıldız Teşkilatı konusuna girmelerine bayıldım, bayıldım, bayıldım. Çocukluğum Yıldız Teşkilatı'nı dinlemekle geçti diyebilirim. Belki çoğu hayal ürünüydü, bugün o hikayeleri hatırlamıyorum bile ama bende muazzam bir heyecan yaratırdı. Bu hissi biliyorum. Şimdi aynısını Filinta’da yaşayacak olmak beni müthiş heyecanlandırıyor. Henüz başlangıç aşamasındayız ama nasıl büyüyeceğini biliyoruz. Benim için Filinta artık abartısız iki kat daha heyecanlı ve keyifli geçecek.
Sağ arkada, ortadaki harbi harbi uyuz olmuş duruma
Teşkilat kurulur da yerinde durur mu? Hemen temizliğe başladılar. Bir an keyiften gözlerim yaşaracak sandım. O nasıl bir şey demeyin bana da ilk defa oldu. O üçlünün yanına kalmadı ya içim soğudu. Tabii bu ilk adım bile sayılmaz. Daha bankerler ve uzun vadede Paşalar da var. Cezasını çekecek adam çok. Neyse ki yüreğimizde hepsinden ayrı ayrı keyif alacağımız kadar hırs da çok. Bundan sonrası ziyafetten başka bir şey değil. Bakın bunu da Mustafa’nın avladığı adamı sürükleye sürükleye getirdiği meydandaki çeşmeden anladım. Çeşmede önce testi vardı. Yani her şeyin bir ayarı vardı ama artık yok. Kan su gibi oluk oluk akacak çeşmenin giderinden de taşacak.
Tabii ki karşı taraf da eli kolu bağlı oturmayacak. Önlemler aldılar ama ne çare? Yalnız Farah gerçekten korkuttu. Karşısında kardeşlikten iki kişiyi görünce gayrı ihtiyari bir “eyvah” çektim. Herifleri hediye paketi gibi birbirine bağlamasını çok estetik bulsam da Galip’in yumruğuna hiçbir şeyi değişmem. Mayası sağlam, vurdum mu deviriyor maşallah. Zozan, o grup içinde Farah’dan sonra dönmeyi en çok hak eden isimdi. Bu yüzden Farah ile olan tüm o konuşmalarında gerçekten mutlu olmuştum. Ama, ama, ama işte...
Hocam pardon gözüm kameraya takıldı :(
Yüce Efendi’nin de özeline girmeye başladık. Adam bu konuda gık demezken önce oğlunu, sonra kızını öğrendik. Açıkçası duruma Leyla kadar şaşırmadım. Hatta Leyla’ya yapılan yatırımlar ve gösterilen anlayışdan dolayı kafamda oluşan soru işaretlerim silindi gitti. Fakat demedi demeyin Akbar bu patavatsızlığı ve çabuk öfkelenme huyuyla fazla yaşamaz. Nitekim Mustafa’nın peşine kendisi düşerek süreci hızlandırdı bile… Yeni Padre Ejder’i, Çerkes yüzbaşının yeğeni Galip’e, Sansar Efendi’yi Ali’ye, Leyla’yı da Zozan ve Farah’a yollayarak müthiş bir hamle yaptı. Evet bu adamları onlara yollamak Yüce Efendi’nin hiç aklına gelmezdi. Tebrikler Akbar...
Ne hapsedilmiş Ali’yi ne de tuzağa düşmüş Mustafa’yı düşündüm. Farah konusunda bile rahattım ama Zozan gözümüzün önünde gitti yahu… Yemeğe başlamaması ümit vermişti ama o ilk yudumu aldı ya gerçekten üzüldüm ve çektiği tüm acılara rağmen hayatın Farah’a nasıl da cömert davrandığını gördüm. Yine de bir ihtimal umarım kurtulur diye bekliyorum zira daha Ana’nın ümüğüne çökülecek.
Dolaptaki kolayı millet içince ben.
Bu bölüm bir sürü şey oldu ama hiçbiri fotoğraf meselesi kadar beni şoke etmedi.Filinta’nın her bölümünde bir şeylere şaşırırım zira kendimi hikayeye kaptırırım ama Süreyya’nın ölen kocasının Akbar çıkması ve bu düğümü bölümler önce atmış olmaları karşısında resmen donup kaldım. Bu ne muazzam bir işçiliktir be kardeşim. Ali, Süreyya için “kimsin sen?” dedikçe hep Ali’yi suçladık ama durum öyle vahim ki Ali bile sorusunda ne kadar haklı olduğunun farkında değil. Süreyya? Yoksa sende mi? Eğer Süreyya da… Yok yok düşünmek dahi istemiyorum ama bu düğüm boğazımıza takılır kalır. Yutkun yutkunabilirsen…
Filinta 48. bölüm bizi yepyeni düğümler, ciğer yangınları ve korkularla baş başa bırakarak bitti. Zaten aksi bir durum Filinta’ya yakışmazdı. Bu diziyi seviyorum. Yetkim olsa herkese zorla izletirim. Neyse ki yetkim yok da demokrat havama toz konmuyor.
Haftaya görüşürüz.
Post A Comment
Hiç yorum yok :